Dünya Sağlık Örgütü, (WHO) 7 Nisan 1948’de kurulan ve merkezi Cenevre’de olan uluslararası bir örgüttür. Bu örgüt uluslararası genel sağlıktan sorumludur.
Bugüne kadar çocuk felci, HIV ve diğer küresel hastalıklarla mücadelede etkin rol oynayan WHO, Kovid-19 sürecinin yönetilmesinde sınıfta kalmış gibi gözüküyor. Örgütün yöneticilerinin yaptığı tutarsız ve yetersiz açıklamaların, salgınının başlangıcında alınması gereken tedbirlerin alınması noktasında devletlerin doğru hareket edememesine neden olduğu yorumları yapılıyor.
Bu iddialar daha da ileri gidiyor. WHO’nun Çin ile işbirliği yaptığı, bu nedenle salgını en başında küçümsediği ve gerekli uyarıları yapmadığı konuşuluyor. Kovid-19’un; Çin’in Wuhan kentinde ilk ortaya çıktığında, dünyanın geri kalanını virüs hakkında uyarmaması, hatta uyarmaya çalışan bazı Çin’li doktorları susturması, virüs dünyaya yayıldıktan sonra gerekli açıklamaları yapması ve çok kısa sürede kendi ülkesinde virüsün yayılmasını engellemeyi başarması, tüm bunlara ek olarak WHO’nun bu süreçte Çin’in sözcüsü gibi davranması eleştirilere neden olmuştur. WHO’nun Çin’in virüsün kendi ülkesinde yayılmasını engellerken, sebep olduğu insan hakkı ihlalleri ve ekonomik felaketten hiç bahsetmemesi de dikkat çekicidir. Tüm bu eleştiriler üzerine, Amerika Birleşik Devletleri WHO’ya ayırdığı bütçeyi kesme kararı almıştır.
BM Dergi ekibi olarak, bu salgının en kısa sürede tüm dünyada kontrol altına alınmasını, bu süreçte insan hak ve hürriyetlerinin korunması noktasında gerekli dikkat ve özenin tüm devletlerce gösterilmesini temenni ediyoruz. Zira bilindiği üzere, virüslü kişilerin takibi, toplanma yasakları sıkı devlet kontrolü gerektiren, insan hak ve hürriyetlerini zedeleyici tedbirlerdir. Yazımızı Benjamin Franklin’in tarihe geçmiş sözü ile kapatıyoruz. “Kim güvenliği için özgürlüğünden vazgeçerse, sonuçta ikisinden de mahrum olur”.
- Buğra ŞAHİN
