Irkçılık ve Mülkiyet İlişkisi: Amerika Örneği

 George Floyd adlı siyahi bir vatandaşın Amerikan polisi tarafından canice boğularak öldürülmesi üzerinden çok kısa bir süre geçti. Amerika’nın kuruluşundan bu yana ırkçılık her ne kadar halı altına süpürülse de belli sosyal olaylarda kendini ortaya çıkartmıştır. Yalnız ırkçılığı sadece bir ten rengiyle sınırlı tutmanın, onu anlama ve çözüm bulma yetimizi kısıtladığına inanıyoruz. Bu yazıda ‘siyahi’ olmanın sadece bir ten rengi değil aynı zamanda ekonomik bir kesimi ifade ettiğinden hareketle kısa bir ırkçılık tarihini anlatacağız.

Her ne kadar ırkçılık tarihte çok eskiye dayansa da bugün aklıma geldiği şekliyle ırkçılık aslında emperyalist ideallerin bir sonucudur. Teknolojik ilerleme sonucunda seri üretime geçen Avrupa ülkeleri bir süre iç pazar ihtiyacını karşılayarak büyümeyi sağlamaya çalışmıştır. Lakin düşen üretim maliyetleri büyük firmaları daha fazla üretmeye ittikçe üretilen malların pazarlanmasında ve satılmasında büyük sıkıntılar oluşmaya başladı. Bu pazar arayışının neticesinde aslında özellikle Afrika ve Doğu Asya ülkelerinin işgalleri başladı. İşgal edilen bölgedeki halkla ilk kez iletişime geçen Avrupa ülkeleri aslında ırkçılığında tarihini başlatmışlardı.

Özellik Afrika bölgesinde çok ciddi bir işgal furyası başladı. Yalnız halkın değerli eşyaları alınmadı aynı zamanda birçoğu köle olarak Dünya’nın çeşitli bölgelerine götürülüp satıldılar. Bunların başında Amerika gelmekteydi. Yeni keşfedilmiş olması ve ekonomik olarak hızla büyümesi nedeniyle işçi, o zamanlar köle, gücüne ihtiyaç çok fazlaydı. Kurulan üretim bölgelerine Afrika’dan birçok köle getirildi ve çalıştırılamaya başlandı. Bu insanlar hatta ‘insan’ olarak dahi görülmediği için bu eylemlerin gerçekleştirilmesi ahlaki yönden bir sıkıntı olarak da görülmüyordu. Ten rengi olarak beyaz-siyah olarak ayrılan halk tabakası aslında ekonomik olarak da farklıydı. ‘Siyahi’ olma zamanla kölelikle beyazlık ise efendilikle özleştirilmeye başlandı. Siyahilerin mal mülk sahibi olması yasa ile sınırlanınca bu toplumsal ayrışma ekonomik olarak da temellendi. Mesela Zengin olan siyahiler aslında beyaz gibi görülür hale geldi. Kölelik ve ya işçilikten kurtulup iş sahibi olabilen siyahiler için ‘siyahi’ olma sınırı ‘geçti’ (passing) kurtuldu anlamında söz öbekleri kullanılıyordu. Yapılan ticari sözleşmelerde borçlar taraflar isterse anlaşılan eşya cinsi üzerinden isterlerse ‘siyahi’ köle cinsinden yapılıyordu. Irk temelli yapılan ayrıştırılma aslında zamanla toplumda ekonomik olarak ayrılmış iki sınıf halini almıştı[1].

Her ne kadar Amerika’da bugün siyahi birçok ünlü ve zengin iş insanları olsa da, genel itibariyle siyahilerin ortalama refah seviyesi aslında beyazlarınkinden hala çok düşük. Bu ekonomik fark maalesef eğitim seviyesinde de bir ayrışma getiriyor. Zamanında ‘Çocuğumun bir siyahiyle aynı sınıfta okumasını istemiyorum’ sloganları atanlar bugün kendini siyahileri şiddet şeklinde gösteriyorlar maalesef. Peki sizce ırkçılık Amerika’nın kuruluşunda olduğu için şekil değişse bile kaybolamaz mı? Yoksa zamanla baştaki bu ırkçılık devlet politikalarıyla giderilmiş midir? Ekonomik olarak benzer seviyede olamayan toplumdaki iki sınıf siyasi olarak eşit olabilirler mi? Irkçılığı sadece bir ten rengi değil aynı zamanda ekonomik bir sınıf olarak algılamanın düşünce dünyamızda yeniliklere öncü olması dileğiyle…


[1] Detaylı bilgi için Cheryl I. Harris ‘in ‘Whiteness as Property’ adlı yazısına bakılabilir.

BM Dergi

Öncekini Oku

Bir Start-up Hatırası

Sonrakini Oku

Temmuz Ayında İzlenecek 10 TV Şovu

Yorum Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.